30 Mart 2013 Cumartesi

Tunguska olayı nedir?


Tunguska olayı, 30 Haziran 1908 günü sabah saat yaklaşık 7:45 sularında Sibirya’nın orta kesimlerindeki Podkamennaya Tunguska Irmağı yakınlarında oluşan büyük gök patlamasının adıdır.
Patlama 10-15 bin tonluk bir dinamit kütlesinin patlamasına eşdeğerdi. Kesin olmayan verilere göre patlamanın nedeninin, bir kuyrukluyıldız parçasının ya da meteorun Yer’e çarpması olduğu sanılmaktadır. Cismin atmosfere yaklaşık 100.000 km/h hızla girdiği ve ağırlığının 100.000 ile 1.000.000 ton arasında olduğu varsayılmaktadır.

Patlama bölgesi ilk olarak Rus bilim adamı Leonid Alekseyeviç Kulik tarafından 1927-1930 yılları arasında incelendi. Olayı uzaktan gözleyenler önce bir ateş topu gördüklerini ve ardından yer sarsıntısıyla birlikte, güçlü sıcak rüzgarların oluştuğunu söylediler. Avrupa’daki sismograflar, patlamanın neden olduğu sismik dalgaları saptadılar. Patlamanın alevleri yaklaşık 800 km uzaktan görülmüştü. Cisim atmosferde buharlaştığından çevreye çeşitli gazlar yayılmış ve olaydan belli bir süre sonra bile Sibirya ve Avrupa’da geceleri gökyüzünün parlak bir renk almasına neden olmuştur.

Kimyasal ayar


Kimyasal ayar bir kimyasal bileşiğin kimyasal analiz, kimyasal tepkime veya fiziksel test yapmakta kullanılmaya uygunluğunu belirten bir teknik standarttır. Bir kimyasal bileşik hazırlanırken veya satın alınırken kullanılır. Tepkenler (reaktantlar) için saflık standartları ASTM International gibi kurumlar tarafından belirlenir. Örneğin, reaktif ayar sudaki katışkıların (sodyum ve klorür iyonları, silika ve bakteri gibi) oranı çok düşük olmalı, elektrik özdirenci yüksek olmalıdır.
Analitik reaktif ayar (Analytical Reagent Grade), ACS reaktif ayar (ACS Reagent Grade) ve reaktif ayar (Reagent Grade), Amerikan Kimya Derneği (American Chemical Society; ACS)’in Analitik Reaktifler Komitesinin spesifikasyonlarına uygun reaktifler için kullandığı eş anlamlı terimlerdir.

Tanımlar
Aşağıdaki kimyasal ayarlar mevcuttur:
ACS ayar
Amerikan Kimya Derneği saflık spesifikasyonlarını karşılayan ve aşan en üst kimyasal saflık ayarı
Reaktif ayar
ACS ayarına genelde eşdeğer sayılan ve laboratuvar ve analitik uygulamalar için uygun, yüksek saflık ayarı.
U.S.P. ayar
ABD kodeksi (US Pharmacopeia) şartlarını karşılayan veya aşan bir kimyasal saflık derecesi: Gıda, ilaç ve tıbbî kullanımlara uygun, çoğu laboratuvar amaçları için de kullanılabilir.
N.F. ayar
Britanya Kodeksi (National formulary) şartlarını karşılayan veya aşan saflık ayarı.
Laboratuvar ayar
Nispeten iyi kaliteli kimyasal maddeler için kullanılır. safsızlıkları tam olaarak bilinmemkle beraber, eğitim amaçları için yeterince saftır. Gıda, ilaç veya tıbbî uygulamalarda kullanılabilecek derecede saf değildir.
Saflaştırılmış ayar
Saf veya pratik ayarlı da denir. İyi kalite olup resmi bir standartı karşılamayan kimyasallar için kullanılır. Genelde eğitsel maaşlı olarak kullanılabilir. Gıda, ilaç veya tıbbî amaçlar için kullanılamaz.
Teknik ayar
Ticari ve endüstriyel amaşla kullanılabilecek iyi kaliteli kimyasal maddeler için kullanılır. Gıda, ilaç ve herhangi bir tıbbî amaç için kullanılamaz.

Hidrojen bağı

Hidrojen bağı, kimyada tek bir hidrojen atomu, oksijen ve azot gibi iki elektron negatif atom arasında ortaklaşa kullanılması durumunda oluşan bağdır.
Van der waals kuvvetinden güçlü olmasına karşın, tipik hidrojen bağı iyonik bağ ve kovalent bağdan daha güçsüzdür. Proteinler ve nükleik asitler gibi makromoleküller içinde, aynı molekülün iki parçası arasında var olabilir.
Hidrojen bağı ismi, bağın bir hidrojen atomunu kapsamasından gelir. Genelde bağ, hidrojenin flor, oksijen ve nitrojen gibi elektronegatifliği yüksek atomlarla yapmış olduğu kuvvetli bir etkileşim türüdür. Eğer hidrojen bağı atomu iki atom arasında ortak kullanılıyor ise meydana gelen iki molekül arasındaki zayıf bir bağdır.

Hidrojen bağları genellikle oksijen ve azot gibi negatif elektrik yüklü atomlarla diğer bir negatif yüklü atomlara kovalent olarak bağlanmış hidrojen atomları arasında oluşan bağlardır. Dipol dipol etkileşmesinin kimyadaki en bariz örneğini teşkil eder.

Bakterilerin insan yaşamındaki yeri ve önemi


Çok basit yapılı ,yaygın çekirdekli genellikle klorofilsiz ve bölünerek çoğalan bir
hücreli canlılara bakteri denir.
Bakteriler hem bitkilerden hem hayvanlardan farklıdır;hızlı çoğalmaları ve biyokimyasal etkileri bakımından canlılar aleminin dengesini sağlamada çok büyük önem taşıyan bir grup oluştururlar.
Bakteriler bölünerek çoğalırlar,bölünme sonucunda ortaya çıkanlar ya bir arada kalır, ya ada yarılırlar.Biçimce çok değişiktirler ev yaşadıkları ortama göre bir görünüm edinirler.
Bakteriler uyarlandıkları ortama ya da içinde yaşadıkları konağa en elverişli sıcaklık sınırları içinde hızlı çoğalırlar;
Bakteriler doğada önemli rol oynar.Bir kısmının çok yüksek enzim etkinliği vardır;mayalandırmaya dayalı sanayilerde bundan yararlanıldığı gibi üstün yapılı hayvanların bağırsaklarında besinlerin sindirilmesinde de, bunlar önemli rol oynar.Bir kısım bakteriler pigment üretirler,Bir kısmı gaz üretir, demir, kükürt biriktirir,toksin salgılar,ya da içinde toksin toparlar.

Genel olarak bakteriler mayalandırma ve çürütme etmenleridir.Organik maddeleri,
Gaza ve cansız maddelere dönüştürürler;bu maddeler yeniden yaşamsal çevrimde yer alır.Havadaki gazları kendilerine bağlayabilir,böylece toprağı azotça zenginleştirir ve bitkilere, gelişmek için gereksindikleri inorganik besinlerin bir kısmını sağlamış olurlar. Kısaca söylemek gerekirse bakteriler biyosferdeki çevrimlerde, parçalayıcı ya da mineralleştirici olarak çok önemli rol oynarlar.
Hastalık yapan bakteriler,bakteriler aleminin çok küçük bir bölümüdür.
Bazı bakterilerin metabolik özelliklerinin saniyede kullanılması gelişme halindedir.
Bir takım maddeleri üreten hücrelerin genlerinin bakteri kromozomuna bağlanabilmesi olanağı genetik mühendisliğinin temelidir;gen aşılan bakteriler istenilen maddeleri (hayvansak proteinler,aşı antijenleri,vb.) büyük ölçüde sağlayacaklardır.
Bakteriler, bulundukları ortamın ya da organizmanın zararlarına yaşarlar.
Küçüklüklerine karşın, bakteriler, optik mikroskop ile görülebilir ve bu aygıttaki görüntülerine göre sınıflandırılırlar.Bazı bakteriler yüzeylerindeki türlü biçimde
dağınık kirpikler sayesinde hareket ederler;kirpiksiz olanlar ise hareketsizdir.Ama onları birbirinden ayıran şey özellikle biçimleridir.
Bakteriler mikroskop altında genellikle küre, çomak ya da spiral biçiminde görülür.
Küresel olanlara kok ya da kaküs, çomak ya da silindir biçiminde olanlara basil,tirbüşonu andıranlara da spiral denir.
Son yıllarda bu üç gruptan başka kare biçiminde bakteriler de bulunmuştur.Aynı biçimde birçok bakteri bazen bir zincir gibi arka arkaya dizilir, bazen de bir üzüm salkımı denen incecik kıllar vardır;tek hücreli canlı bu kılları bir kamçı gibi sağa sola sallayarak istediği yöne hareket eder.Spiraller ise tıpkı bir tirbüşon gibi döne döne ilerler.
Bakteriler ikiye bölünerek çoğalır.Eğer ortamda yeterince besin varsa ve bütün koşullar uygunsa bir tek bakteriden 15 saat içinde 1000000 bakteri üreyebilir.Ama bu bölünme hep aynı hızla sürmez.Çünkü hem ortamdaki besin bu kadar büyük bir koloniye yetmemeye başlar, hem de bölünme sırasında açığa çıkan asitler bakterilerin üremesini durdurur.
YARARLI VE ZARARLI BAKTERİLER
Yeryüzünde bakterilerin bulunmadığı bir tek nokta yoktur, denilebilir.Bu küçük canlılar topraktan okyanusların derinliklerine ve havaya kadar ortamda yaşayabilir.yiyeceklerin bozulmasının nedeni genellikle bakterilerdir. Daha da önemlisi insan ve hayvan hastalıklarının büyük bölümü ile bazı bitki hastalıkları bakterilerden ileri gelir buna karşılık bazıları özellikle ölmüş bitki ve hayvanların çürümesini sağlayan bakteriler çok yararlıdır.
Bunlar ölü dokuları parçalayarak canlıların yapısındaki temel maddelerin ayrılmasına yardımcı olur.Bu maddeler de yeniden toprağa, havaya ya da suya karışarak öbür canlıların beslenmesinde rol oynar.Eğer bu bakteriler olmasaydı bütün yeryüzü ölü bitki artıkları ve hayvan leşleriyle kaplanırdı.
Bakterilerin sanayi ve tarımda da çeşitli yararları vardır.Hayvan postlarının sepilenerek ayakkabı ya da buna benzer deri eşya yapımına elverişli duruma getirilmesinde, bu poatlardaki kılların gevşemesini kolayca temizlenmesini sağlayan bakterilere iş düşer.Keten dokumaların yapımında da, keten liflerini saran yapışkan maddeyi çözerek lifleri ayırmak için bu lifler suay bastırılır ve bakterilerin yardımıyla üstündeki yapışkan sıvıda temizlenir. Hoş kokulu ve lezzetli peynirlerin çoğu da bu özelliklerini bakterilere borçludur.Bazı bakteriler ise çay yapraklarını olgunlaşarak kararmasını sağlar.
Genetik mühendisleri bakterileri özel işlemlerden geçirip değişime uğratarak aşı,ilaç,hormon ve öbür kimyasal maddelerin yapımında kullanırlar.
Soluduğumuz havanın 4/5 ini oluşturan azot gazı bitkilerin büyümesi için gerekli olan bir maddedir ama bitkiler bu elementi gaz halindeyken dokularına alıp yararlanamazlar.
Azotu, nitral denen tuzlarına dönüştürerek bitkilerin kullanabileceği duruma getiren de gene bazı bakterilerdir.

İnsanlarda ve hayvanlarda çeşitli hastalıklara yolaçan bakteriler,hasta bir insana dokunmakla,aynı havayı solumakla ya da bakterilerin üremiş olduğu yiyecek ve içeceklerle sağlıklı insanlara da bulaşır.Tifo,kolero,verem,zatürree ve cüzzam bakterilerden kaynaklanan hastalıkların yalnızca birkaçıdır.
Açık yaralardan vücuda giren bazı bakteriler de kangrene yolaçar.
Buna karşılık vücutta bazı bakterilerin bulunması sağlık açısından zorunludur.Örneğin kalın bağırsakta yaşayan yararlı bakteriler besinlerin sindirilmesine yardımcı olur ve yiyeceklerin çok az bir bölümüyle kendileri yetinip geri kalanının bağırsaktan emilmesini sağlar.Antibiyotikler bu bağırsak bakterilerinin çoğunu öldürdüğünden,bilinçsiz ve gereksiz antibiyotik kullanımı ishale ve buna benzer hafif sindirim bozukluklarına yolaçabilir.
Leewenhoek’un 1983’te İngiltere’deki Kraliyet Derneği’ne bakterilerin çizimlerini göndermiş olmasına karşılık, bilimadamlarının bu buluştan yararlanmaları için 100 yıl geçmesi gerekti.
Günümüzde,vücudun iç dokularına yerleşmiş olan bakterileri öldürmek için penisilin ve streptomisin gibi antibiotikler deri üzerindeki ve açık yaralardaki bakterileri öldürmek için de antiseptikler kullanılır.

Elektrik tesisatı


Priz
Duvar içine döşenmiş olan cereyan hattını, herhangi bir elektrikli aygıtı çalıştırmak üzere kullanabilmemiz için kullanılan faz-nötr ve topraktan meydana gelen çıkış hattıdır. Aydınlatma elemanları için kullanılan bazı prizlerin toprak hattı yoktur. Prizler, sağ ve sol tarafta bulunan tırnaklar sayesinde sabitlenir.
Prizlerde kabloların gireceği ayaklar, ortası delik bir küp şeklinde olup üst yahut yan taraflarından bir vida ile sıkılır. Eğer ahşap üzerine priz monte edecekseniz, ağaç vidası kullanmalısınız.
Fiş
Bir prizden alınan cereyanı, kablonun diğer ucundaki alete iletmekte kullanılır. Evlerde kullanılan fişler, genellikle iki ayaklı olup, toprak olanların, toprak hatları bu ayaklara dik olan çeperlerin ortasında bulunurlar. Prize sokulduğu zaman, prizdeki toprak hattının metal ucu, bu oyuğa değerek devreyi tamamlar.
Priz Ve Fiş Uyumları
Fişlerin prizlerle önemi büyüktür. Eğer, ince çubuklu bir fişi kalın delikli bir prize sokarsanız, bu çubuklar tam anlamıyla priz deliklerinin metal aksamına değmeyeceği için, rezistans yapar ve ısınırlar. Bu olay da zamanla prizin kararmasına, metal ayakların erimesine sebep olur. Farkedilip, değiştilmediğinde yangın çıkabilir. Onun için fiş ile prizin uyumu çok önemlidir.

Lamba Duyu
Plastik aksamlar, zaman içinde ısınarak erir veya zamanla kırılabilir. Gevşer ve lambaların sıkılarak takılmaları esnasında boşa dönmeye başlar. Porselen duy kullanırsanız, kırılmaması şartıyla, duy değiştirmek zorunda kalmazsınız. Aldığınız duyu takarken gövdesinden tutmalısınız. Cereyanı kesip, kablonun ucunu temizleyip sıyırınız. Telleri, vidalı ayaklara geçirerek vidaları, aşırı olmamak üzere sıkınız. Duyun üst kısmında bulunan yuvarlaklara oturtunuz ve vidalayınız.
Elektrik Düğmesi
Duvar içinden çekilen hat, tavana faz veya nötr olarak geldikten sonra, faz hattı, duvar içinde tavana ulaşmadan önce butondan geçer. Geliş ve gidiş olarak görünen bu iki kabloya, butonun ayaklarını bağlayarak vidalarını sıkınız. Duvara monte etmek için, priz montajında olduğu gibi dış gövdeyi duvara sıkıca bastırarak, sağ ve sol vidaları sıkınız.
2 – Tevzi Tabloları
2.1 – Sac panolu ana ve tali tablolar:
2.1.1 – Tablolar en az 2 mm. kalanlığında düzgün satıhlı DKP sac levhalardan yapılacaktır. Panoların kenarları bükülecek ve cıvatalarla birbirine bağlanacaktır. Panolar 40 veya 50 lik köşebentten mamul kuvvetli bir çerçeve dahilinde tespit edilecektir. Demir aksam bir kat sülyen, iki kat mat tabanca boyası veya fırın boyası ile boyanacaktır.
2.1.2 – Ana tablo arkasındaki bakım geçidi, ahşap ızgara üzerinde üstü PVC kaplama veya linolyumla örtülü ahşap döşeme ile yapılacaktır. Ana tablo 10 cm. yükseklikte sıvalı bir kaide üzerinde tespit edilecektir. Tablo üstü arka geçitle birlikte 2 mm.’lik sacla kapanacaktır. Bu kapatma sırasında tablo içerisinin havalandırılması dikkate alınmalıdır.
2.1.3 – Ana tablonun arka cephesinde yalnız tevzi çubuk ve balaları, muhtelif iletken bağlantıları ve kablo ucu bağlantıları tesis edilip, sık sık kullanılması icap eden her hangi bir ölçü vs. cihaz ve aletler buraya konulmayacaktır.
2.1.4 – Ana tablolarda gerilim taşıyan çıplak kısımlar tesadüfi dokunmaya karşı muhafaza altına alınacaktır. Yani 42 volttan fazla nominal gerilimde; izolasyon maddesi ile örtülmüş olmayan bütün kısımlar yükseklikleri 180 cm.’den az olduğu takdirde tesadüfi dokunmayı men edecek, sacdan veya tel kafes vesaireden yapılmış bölümlerde emniyet altına alınacaktır. Bu husus için tellerin lâk ile boyanması veya emaye edilmesi, muhafaza tertibatı olarak kabul edilmez. Tablonun arkasındaki bakım geçidi yetkisiz kimselerin girmesine veya dokunmasına karşı kapatılmış ise, gerilim taşıyan çıplak iletkenlerin örtülmesine (hatta bu geçidin 75 cm. olması halinde bile) lüzum yoktur. Bu takdirde, el ile erişilebilen saha dahilinde ahşaptan yapılmış parmaklığa benzer muhafaza tertibatının mevcut olması kâfidir. Bu şartlar işyerine getirilmediği takdirde gerilim taşıyan çıplak kısımlar ile oda hududu arasında en az 1 metrelik bir açıklık bulundurulacaktır. Her iki tarafa gerilim taşıyan çıplak kısımlar mevcut ise ara genişliği en az 2 metreye çıkartılacaktır. Bu takdirde her iki tarafta tesadüfi dokunmaya karşı muhafaza tertibatının alınmasına lüzum yoktur. Tablonun önünde en az 90 cm.’lik boş bir geçit yeri bırakılacaktır. Tablo altında panonun 40 cm.’lik kısmı boş bırakılmalıdır.
2.1.5 – Tablonun arka tarafında bulunan ve akım geçirmeye mahsus olmayan bütün demir aksamı ile tablonun demir iskeleti topraklanacaktır. Toprağa karşı 250 volttan fazla bir gerilimin meydana gelmesini mümkün kılan sistemlerde, iskelet ve çerçevesinin bütün demir kısmının kendi aralarında ve toprak barası ile ve kusursuz olarak bağlantısını ve bu bağlantının devamını temin için özel tertibat alınacaktır. Toprak barası kesiti en az topraklama levhası bağlantı hattı kesiti kadar olmalıdır. Bu hususun temini için montaj bittikten sonra nokta kaynağı veya köprüleme ile uygun yerlerde bağlantı meydana getirmek kâfidir.
2.1.6 – Vida bağlantılarının, özel surette temizlenmiş ve asitsiz vazelin ile iyice yağlanmış temas yüzeylerine malik olması şarttır. Vidalar galvanizli veya paslanmaz madenden olacaktır.
2.1.7 – Tablo içindeki topraklama tertibatı bakır bara ile yapılacak ve toprak iletkeni ile bağlanacaktır. Bükme tel toprak içine konmayacaktır. Ayrıca tablodan izole olarak bir nötr barası tesis edilecektir.
2.1.8 – Topraklama barası müstakil olarak yıldırımlık tesisatında açıklanan toprak elektrotları yardımı ile topraklanacaktır.
2.1.9 – Akım kaynağı merkezi veya hususi transformatörü havi mahdut büyüklükteki tesislerde meselâ fabrikalarda güvenlik iletkeni sistemi mevcut ise tablo topraklaması olarak 30 ohm’dan fazla olmayan bir topraklama direnci kâfidir.
2.1.10 – Sac levhalar istenilen renkte seçilebilir. Fakat hiç bir vakit parlak boya kullanılmayıp daima yalnız mat veya tabanca boyası kullanılmalıdır. Sac levhaların boyanmamış yüzleri çift kat pastan muhafaza boyası ile boyanacaktır, diğer yüzleri renk verilmeden evvel sülyen ile astarlanacaktır.
2.1.11 – Pano adedinin tayininde kolon ve besleme hatlarının adedi, ışık kuvveti ve yedek akım taksimatı ve muhtelif akım sistemleri düşünülecektir. Bilahare yapılacak ilâve ihtimali de göz önünde tutulacaktır. Muhtelif sistemlerin başka başka tablolara taksimi muhakkak surette şart değildir. Eğer yalnızca tablo kullanılıyorsa her sisteme ait kısım açık, kolay görülebilin işaretler vasıtasiyle ayırt edilecek ve bu suretle hataların önüne geçilecektir. Her şalterin veya sigortanın altına beslenilen yeri gösterir madeni etiketler konacaktır.
2.1.12 – Ana tablolarda her panonun belli ölçüleri şunlardır: Genişlik 60-90 cm. toplam yükseklik 210 cm. Bunun alt kısmında 40 cm. kadar bir yer boş kalacaktır. Yerleştirilecek elemanlara göre tablonun derinliği en az 75 cm. kadar olacaktır.
2.1.13 – Eğer ana tablo kilitlenebilen bir yerde tesis edilmemiş ise hiç olmazsa bakım geçidinin giriş kafesli ve kilitlenebilir bir kapı ile muhafaza edilmesi uygun olur.
2.1.14 – 100 amperden büyük şalter ve sigorta bağlantıları kesin olarak baralar ile yapılmalıdır. Tablo arkasında bulunan iletkenler özel kroşeler vasıtasiyle muntazam bir sıra haline getirilecektir. Baralar normal renklerde işaretlenecektir.
2.1.15 – Ana tablonun önden görünüşü; siyah, kırmızı ve mavi renkler fazları, gri renk nötr, beyaz renk toprak olmak üzere bağlantı şeması çizilecek ve çerçevelenerek ana tablo dairesine asılacaktır.
2.1.16 – Ölçü aletleriyle şalter, sinyal lambası vs.’nin seçiminde bunların şekil birliğine ve sac panolara uygun tipte olmalarına dikkat edilecektir. Ölçü aletlerinin çapları en az 130 mm. veya 144×144 mm. olacaktır.
2.1.17 – Birden fazla pano bitişik monte edildiğinde kullanma yeri ne olursa olsun 1 adet 1. pano olup diğerleri ilâve sac pano sayılacaktır.
2.2 – TALİ TABLOLAR:
2.2.1 – Tali tablolar duvar yüzüne veya duvara gömülü olarak monte edilecektir. Tali tabloların boyutları İdarenin tasdik edeceği projeye uygulanacaktır. Her sigorta veya şalterin altında beslenilen yeri gösteren madeni veya plastik etiketler bulunacaktır.
2.2.2 – 60 A.’den fazla yüklü tablolarda, bağlantılar kablolarla şalterden şaltere veya sigortadan sigortaya yapılmayıp bakır baralar vasıtasıyla ayrı ayrı yapılacaktır. Baralar norm renklerle işaretlenecektir. Tali tablolarla bıçaklı şalter kullanılmayacak ve pako şalter tercih edilecektir.
2.2.3 – Tablo çerçeve ve kapaklarının rengi muhitin rengine uygun olacaktır.
2.2.4 – Tali tablolarla linye hatları yanmayan malzemeden izolasyonlu sıra klemensler vasıtasıyla tabloya tutturulacak ve nötr hatları da izole edilmiş bakır bir baraya bağlanacaktır. Tabloya giriş kolonlarının faz iletkenleri sabit klemenslere ve nötr iletkenleri bakır baraya bağlanacaktır. Tali tablolar üzerinde topraklama barası bulunacaktır. Topraklama bağlantısı bulunduğu yerdeki tesisata uygun olarak muhakkak yapılacaktır.
2.3 – Pertinaks, fiber veya benzeri maddelerden yapılmış tali tevzi tablolar:
2.3.1 – Pertinaks, fiber veya benzeri levhaların kalınlığı en az 5 mm. olacaktır.
2.4 – Etanş tevzi tabloları:
2.4.1 – Tesisatı rutubete, toza ve mekanik darbelere karşı korur malzeme ile yapılan mahallerde tablolar dökme demirden veya alüminyumdan ve birbirine eklenecek tipte ve contalı kapakları havi etanş kutulardan yapılacaktır.
2.4.2 – 16 mm²’den daha büyük kesitte bağlantıların kullanılmasını icap ettiren hallerde dağıtım, ayrı kutular dahilinde bakır çubuklar vasıtası ile yapılacaktır.
2.4.3 – Sigortaları, kapak açıldıktan sonra, anahtar ve şalterleri kapak kapalı iken idare etmek mümkün olacaktır.
2.4.4 – Dökme tevzi tablolarında güvenlik hatlarının irtibatı için topraklama baraları ve nötr hatları için izole edilmiş baralar bulunacaktır. Dökme kutular dahilinde bulunan bütün akım taşıyan kısımlar galvanizli veya paslanmaz madenden yapılacaktır.

İç Tesisat
3.1 – Tesisat, Bayındırlık Bakanlığınca 29.12.1954 gün ve 8891 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan İç Tesisat Yönetmeliği ve Teknik Şartnamesi hükümleri dairesinde yapılacaktır. Burada zikredilmeyen hususlar için TSE, DIN, VDE, USE veya benzeri standartların hükümleri esas kabul edilecektir.
3.2 – Sıva altındaki bütün tesisat peşel boru dahilinde yapılacaktır. Ancak yerden 2.50 metreden daha yüksekte döşenen borular PVC de olabilir.
3.3 – Sıva altındaki iniş boruları dik veya yatay olarak döşenecektir. Buatların priz veya anahtar hizasında bulunmasına dikkat edilecektir. Dilatasyon yerlerinde boru geçitleri, boruların serbestçe oynayabilmesi için manşonlu olacak ve mekanik etkilere karşı dayanıklı bir boru ile muhafaza altına alınacaktır.
3.4 – Tozlu veya yangın tehlikesi göseren yerlerde tesisat antigron nevinden kablolar yerine galvanizli gaz borusu içinde plastik izoleli iletkenlerle etanş olarak yapılabilir.
3.5 – Tali tevzi tablolarının merkezi, zeminden 1.60 metre yükseklikte olacaktır. Bu mesafe kontrol mühendisinin müsaadesiyle değiştirilebilir.
3.6 – Bütün ışık sortilerinin boruları kare kaideli kesit piramit şeklinde emprenye edilmiş ahşap takozlarla nihayet bulacaktır. Bu takozların ölçüsü tavan armatürleri için 14×16x3 cm. ve askılı armatürler için 5×8x3 cm. olacaktır. Takozlara giren boruların dik istikametinde takozu kat edecek şekilde ve uçları yukarıya kıvrılmış 6 mm. çapında demir çubuklar takılacaktır. Bu çubuklar S şeklinde askılarla avize veya tijli armatürler asılacaktır. Bu askı tertibatı tijli armatürlerde 25 kg. ve avizeler için en az 50 kg.’a dayanıklı olacaktır.
3.7 – İletkenler, sıva altında yapılacak tesisatın boru döşenmesi ikmal edilip sıva işi tamamlandıktan ve birinci badana tamamen kuruduktan sonra çekilecektir. Bir binada bütün faz iletkenleri aynı renk ve bütün nötr iletkenleri aynı renk, mümkünse gri olacaktır. Bütün aydınlatma sortilerinin çıkış noktalarına, armatürlerle bağlantılarını teminine yarayan birer lüstr klemens konacaktır.
3.8 – Aynı oda veya koridorda bulunan buatların aynı seviyede olmalarına dikkat edilecektir. Tesisat tamamlandıktan sonra sıva dışına taşmış veya çukurda kalmış yahut çarpık konmuş bir buat görülürse masraf yüklenicisine ait olmak üzere düzelttirilecektir.

26 Mart 2013 Salı

Dünyanın şekline bağlı sonuçlar


* Dünya’nın geoit şekli nedeniyle, yerçekimi Ekvator’dan kutuplara doğru artar. Dünya, geoit değil de küre şeklinde olsaydı, yerçekimi Dünya’nın her yerinde aynı olurdu.
* Dünya’nın geoit şekli nedeniyle Ekvator diğer paralellerden ve meridyenlerden daha uzundur. Dünya küre şeklinde olsaydı, Ekvator çevresi (kutupları çevreleyen iki meridyenin uzunluğu) birbirine eşit olurdu.
* Ekvator çevresi =40.077 km
* Kutuplar çevresi=40.009 km
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle, ekseni çevresindeki dönüş hızı Ekvator’dan kutuplara doğru azalır. Ekvator üzerindeki noktalar saatte 1666,6 km yol katederken, Kutup Noktaları’nda alınan yol sıfır km olduğu için, eksen çevresindeki dönüş hızı 0 km/saat’tir.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle Kutup Noktaları’nda birleşen meridyen yaylarının uzunluğu birbirine eşittir. Bir kutuptan diğerine uzanan bir meridyen yayının uzunluğu yaklaşık 20.005 km’dir.

* Dünya’nın küreselliği nedeniyle meridyenler arası uzaklık, Ekvator’dan kutuplara doğru azalır ve meridyenler Kutup Noktaları’nda birleşirler.
* Birbirini izleyen iki meridyen arası uzaklık Ekvator üzerinde 111.322 m iken (pratikte bu uzunluk 111 km kabul edilmiştir), 45. paraleller üzerinde 78.850 m, 90. paralellerde (Kutup Noktaları) 0 m’dir.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle, paralellerin uzunluğu Ekvator’dan kutuplara doğru küçülür. Ekvator en uzun paraleldir. Kutuplarda ise paraleller nokta halini alır.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle aydınlık ve karanlık yarıküreler oluşur. Böylece yeryüzünün bir yarısı gündüzken, diğer yarısında gece yaşanır.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle 21 Mart ve 23 Eylül’de Ekvator’dan kutuplara doğru Güneş ışınlarının yere değme açısı daralır. Bu tarihlerde Ekvator Güneş ışınlarını dik açı ile alır. Bu nedenle yatay düzleme dik duran cisimlerin gölgesi oluşmaz. Kutuplara doğru güneş ışınlarının yere değme açısı daraldığı için cisimlerin gölge boyu uzar.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle güneş ışınlarını yıl boyunca dik ve dike yakın açı ile alan Ekvator’un güneşten aldığı ısı enerjisi daha fazladır. Kutuplara doğru ışınların gelme açısının daralması nedeniyle alınan ısı enerjisi azalır.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle yerden yükseldikçe görülebilen alan genişler.
* Dünya’nın küreselliği nedeniyle termik basınç kuşakları oluşur.

Deniz ve kıyı kirliliği


Deniz kirliliği çevre kirliliğinin bir parçasıdır. Denizlerin dezavantajı, kara, nehir, göl, atmosfer gibi ortamlara atılan hemen hemen her tür kirleticinin bir şekilde denizlerde sonlanmasıdır. Malzeme üretim ve kullanımı ile enerji üretimi sonucu denizlere binlerce madde girmektedir. Bunların bir kısmı içlerinde klorür bulunduran pestisidler yapay radyoaktif maddeler, gibi insan yapısı olup denizlere tamamen yabancıdır. Diğer kısmı ise, denizlerde doğal olarak bulunan maddeler olmasına. karşın, kurşun örneğinde olduğu gibi girdi fazlalığı sebebiyle doğal dengeleri bozulmaktadır.
Denizlere bırakılan maddelerin dolaylı ve dolaysız etkileri, insan dahil, canlıların ölümü ile sonuçlanabilmektedir. Deniz içinde bulunan canlı cansız bir çok öğeden oluşan eko sistemde üretici, tüketici, çürütücü, canlıların faaliyetleri çevrenin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden etkilenirler. Bunlar çevredeki değişimlere uyacak önlemler alırlar. Bu çerçevede çok büyük ve köklü değişme ve bozulmaların önlenmesi için, doğa kendi kendine bir dizi savunma mekanizması geliştirmiştir.
Denizlerde bu savunma ve kendini yenileme, temizleme mekanizması çok güçlüdür. Fakat doğal dengenin insan eliyle bozulduğu savunma mekanizmasının yetersiz ve güçsüz kaldığı bölgelerde deniz ve kıyı kirliliği karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’nin deniz kıyılarının uzunluğu, 8300 km’den fazladır. Deniz kaynaklan ise, ilerisi için ümit vericidir. Mesela: Protein gereksiniminin karşılanmasında önemli yeri olan balık üretimi, yılda ortalama 511.526 ton olup, % 86″ı Karadeniz’dendir. Ülke beslenmesinde ve deniz taşımacılığında çok önemli yeri olan Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’in insan faaliyetlerinden çok fazla etkilenmiş olmalarının sebepleri:
1- Kapalı deniz olmaları,
2- Medeniyetin ilk geliştiği bölgede bulunmalarıdır.
Kapalı deniz olmaları, su yenilenme zamanının uzun olmasına ve dolayısı ile denize giren atıkların ortamda uzun süre kalmasına sebep olmaktadır. Medeniyetin erken gelişmesi, denizleri çevreleyen ülkelerde doğal çevrenin erken bozulmasına ve denizlerin erken kirlenmesine sebep olmaktadır. Nitekim, tarım ve madenciliğin Akdeniz kıyılarında, tarih boyunca varlığı, ormanları yok etmiş ve ayrıca metal kirlenmesini ön plana çıkarmıştır. Yakın tarihte ise sanayi ve turizmdeki gelişmeler, Akdeniz’in kirlenmesini daha da kritik bir boyuta ulaştırmıştır.
Sanayi, deniz taşımacılığı, şehirleşme ve turizmin gerekli kurallara uyulmadan yapılması, kıyılarımızda ve özellikle körfezlerde onarılması imkansız zararlara yol açmıştır.
Akdeniz’de: İskenderun Körfezi, Ege’de İzmir körfezi, Marmara’da hemen hemen tüm körfezler, Karadeniz’de Trabzon limanı ve çevresi aşın kirliliğe örnek verilebilir. İstanbul’da Haliç kirlendikten sonra temizlenmesi için harcana para, insan gücü ve diğer giderlerin bedeli çok büyüktür ve bütün gayret ve masraflara rağmen Haliç, hiçbir zaman I5. Yüzyıldaki doğasına döndürülemeyecektir. Bu gelişmelerin başlıca sebepleri, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin birikim niteliklerinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’yi çevreleyen denizlerin her biri diğerinden az veya çok ayrılmış durumdadırlar. Karadeniz ile Marmara Denizi arasıdaki bağlantı, İstanbul Boğazı ve bu boğazın iki ucunda bulunan, 36 m ve 56 m derinlikte yer alan eşiklerle büyük çapta kısıtlanmıştır. Marmara denizi ile Ege denizi arasında ise, dar ve sığ Çanakkale Boğazı sözü edilen kısıtlamayı meydana getirmiştir. Ege denizi üzerinde Girit, Rodos ve diğer bazı Ege adalarının yer aldığı Anadolu ile Mora Yarım adaları arasında uzanan bir eşikle Akdeniz’in diğer bölümlerinden ayrılmaktadır. Akdeniz ise, Atlas okyanusundan dar ve sığ Cebelitarık Boğazı ile, Hint Okyanusundan da insan yapısı Süveyş Kanalı sığlıkları ile ayrılmaktadır.
Bu kısıtlanmalar, denizler arasındaki su alışverişini geniş çapta etkilediğinden, bu kesimlere boşaltılan atıkların seyreltilmesi ve uzaklaştırılması imkanlarını da sınırlamış olmaktadır. Bu kısıtlanmanın yarattığı diğer bir etkide su kütleleri arasındaki düşey karışımın belirli bir derinlikten sonra durmasıdır. Bu dunun da kirleticilerin bir bölümünün belirli tabakalarda kalmasına ve birikimin giderek artmasına neden olmaktadır.
KIYI KENTLERİMİZİN SORUNLARI
Kıyı; deniz, tabii sunu göl ve akarsularda taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktadan sonraki kara yönünde su hareketlerini oluştuğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık vb. alanlardır.
Karadeniz, Marmara ve Akdeniz tarafından sanlı olan Anadolu Yarımadası, Asya kıtasından batıya doğru bir burun gibi uzanır. Bu yarımadayı binlerce kilometre uzunlukta bir kıyı şeridi çevreler 8.333 km’lik toplam kıyı şeridi uzunluğu ile Türkiye Avrupa ülkelinin içinde en uzun kıyı şeridi sahip ülkelerden biridir. Bunun 6,480 km’sini Anadolu Kıyısı, 786 km’sini Trakya Kıyısı, 1,067 km’sini Adalar Kıyısı oluşturur.
Kıyıları Kirleten Faaliyetler
1) Kıyı bölgelerinde nüfus artışının yarattığı plansız kentleşme
2) Turizmin hızlı gelişmesi sonucu doğal ve tarihsel alanların korunamaması,
3) Kıyı alanlarında yer alan faaliyetlerin teknik altyapı ve sosyal altyapı yetersizlikleri,
4) Kentleşmenin etkin bir biçimde kontrol altına alınamaması ve çevreyi korumak amacıyla yeterli kentsel hizmet ve altyapı sağlanamaması,
5) Hızlı ve düzensiz kentleşme sonucunda plansız kentsel alanlar, doğal değere sahip alanlar üzerinde dağınık yapılaşmalar, doğal alanların tahribi, görünüm bozulması ve su kaynaklan üzerinde aşın talep,
6) Atık suların kıyılara deşarj edilmesinin kıyıların rekreasyon amaçlı kullanım değerini düşürmesi.
7) Deniz sularının kirlenmesi neticesinde deniz canlılarının yok olması ve ekolojik bütünlüğün bozulması,
8) Kumsal boyunca dolgu yapılarak konut ve turistik tesislerin inşa edilmesi,
9) Mevcut kanalizasyon tesislerin yeterli seviyeye getirilmemesi, deşarj noktasından önce gerekli arıtımın yapılmaması ve talebin mevcut kapasiteyi aşması,
10) Uluslararası taşımacılık yapan gemilerin yarattığı kirlilik,
11) Balıkçılık ve balık çiftliklerinden kaynaklanan kirlilik,
12) Su kaynağı, teknelerin motor gürültüleri, araçların gürültüleri gibi aktivitelerden kaynaklanan gürültü kirliliği,
13) Petrol çıkarımı, dip taraması, maden işletilmesi, sintine ve balast sularının denize boşaltımı gibi deniz aktivitelerinden kaynaklanan kirliliklerdir.
Kıyıların Çevre Sorunlarına Çözüm Önerileri
Yukarıda sayılan kirlilik faaliyetlerinin önlenebilmesi için gerekli çözüm önerileri ise;
1) Mevcut kanunlardaki çakışmalar ve çelişkiler gözden geçirilmeli ve kıyı alanları yönetimi programında yetki ve sorumluluk kargaşası ortadan kaldırılmıştır.
2) Kıyı alanlarının planlama anlayışı değiştirilmeli, merkez, bölge ve yerel düzeylerde görev-yetki paylaşımı yeniden tasarlanmalıdır.
3) Hem belediye imar planlaması, hem de alt yapı oluşumunun kentsel büyümeyle uyum sağlayacak şekilde planlanması ve denetlenmesi gereklidir.
4) Turistik yörelerdeki inşaat ve yapı ruhsat harçları yükseltilerek, Belediyelere ek gelir oluşturulmalıdır. Böylece kıyı alanlarının hızlı yapılaşmasına kısıtlama getirilmiş olur.
5) Kıyı boyunca yer alan plajların su kalitesini izlemeye yönelik düzenli bir program oluşturulmalıdır. Plajlar kirlilik derecelerine göre sıralanmalı ve sonuçlar yayınlanmalıdır.
6) Kıyı bölgelerinde yaşayan bozulma sürecinin halk sağlığı ve çevre üzerinde yaratacağı tehditlere ilişkin kamuoyunun bilinçlendirilmesini sağlamaya yönelik acil ve pratik önlemler alınmalıdır.
7) Kıyı alanlarının doğal ve yapılı çevresinin tüm değerlerini ve özelliklerini ortaya koyan bir kıyı bilgi bankası kurularak, veri tabanı oluşturulmalı, gelecekteki yönetim kararlarına esas oluşturacak bilgileri sağlayacak Kıyı Kaynak Envanteri çıkarılmalıdır.
8) Devlet bütçesinden belediyelere verilmekte olan payların dağıtımında, kıyılardaki ve turistik yörelerdeki belediyeler, daha büyük pay sahibi olmalıdır.
9) Kıyı yerleşmelerinde, kirletenlerden ek vergi alınmalıdır.
10) Kitle iletişim araçlarından yararlanarak kıyı alanlarının korunması doğrultusunda eğitim ve tanıtım çalışmaları yapılmalıdır.
11) Kıyıya paralel yani kıyılan tümüyle kapatan yapılaşma biçimi değiştirilerek, kıyıya dik gelişen ve doğa ile bütünleşen yapılaşma hedeflenmelidir.
12) Sahil kesimlerini ve deniz çevresini asit yağmuru tehlikesinden korumak amacıyla, bu kesimi olumsuz yönde etkileyen hava kirlenmesinin büyük ölçüde azaltılması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
13) Nesli tükenmekte olan deniz türlerinin balık, kabuklu deniz canlıları ve diğer deniz yaşamım kapsayan deniz kaynaklarının korunmasına önem verilmelidir.
14) Ulusal ve bölgesel turizm politikaları, çevrenin taşıma kapasitesi ve koruma politikaları ile eşgüdüm içinde olmalıdır.
15) Sürdürülebilir turizm için gerekli altyapı, doğal kaynakların fiyatlandırılması, atıkların vergilendirilmesi ve turistik vergiler gibi araçlardan sağlanacak finansmanla yapılmalıdır.
16) Kıyı kaynaklarının aşırı kullanımının önlenebilmesi amacıyla endüstri, enerji, tarım vb. faaliyetler için ulusal gelişim politikalarının entegrasyonu sağlanmalıdır.
Bütün yukarıda sıralanan önerileri içine alan planlama yönetimine Kıyı Alanları Yönetimi adı verilmektedir. Uygun çözümün geliştirilmesi için Kıyı Alanları Yönetimi planının yapılmasına gerek vardır.

Kıyı Sorunlarının Uluslararası Boyutu
Kıyı bölgelerindeki problemler ulusal boyutta önemli olduğu kadar uluslararası boyutta da önemlidir. Çoğu ülke bu problemleri uluslararası orta.k bir çaba olmadan çözeceğinden endişe duymaktadır.
İklimsel değişiklikler sonucu deniz seviyesinin yükseleceği uluslararası temel bir problemdir. Bu çerçevede II. Dünya İklim Konferansı’nda açıklanan “business as usual” senaryosunun gerçekleşmesi halinde günümüzden 2025 2050 yıllan arasında atmosferdeki ikiye katlanan C02 nin etkisi küresel ortala.ma sıcaklıkta 1.5°C ile 4-5°C ve 205′de 0,3-0,5 m. 2100′de ise 1 m kadar deniz seviyesinin yükselmesine sebep olacaktır.
Uluslararası İklimsel Değişiklikler Paneli’nde (IPCC) (1990) belirtildiği gibi deniz seviyesi yerel jeolojik hareketlerin neden olduğu bölgesel değişikliklerle her 50 yılda ortalama 6 cm yükselmektedir.
Deniz seviyesinin yükselmesinin etkileri, deniz seviyesinin altındaki alanların ve sulak alanların su altında kalması kıyı erozyonunun artması kıyıların sellere karşı savunmasızlığının artması, kıyıların bütünlüğünün tehdit altında kalması, ırmakların, nehirlerin ve yer altı sularının tuzluluğunun artması olarak özetlenebilir. Kıyı ekosistemlerindeki olası değişiklikler kuşların veya yavru balıkların yaşam ortamların yok olması, körfezlerdeki balıkların yemlerini sağladıkları organik materyallerin üremesinde azalmalara neden olacaktır.
Deniz seviyesindeki çok hızlı ve ani değişiklikler kıyı eko sistemlerini yok edebilecek veya zarar verebilecektir. Bu da mercan kayalıklarının sular altında kalması, biyolojik çeşitlilikteki azalmalar, ekonomik ve kültürel değerleri olan birçok türün yaşam döngüsünün zarar görmesine neden olacaktır.
Deniz seviyesinin yükselmesinin en önemli sosyo-ekonomik etkisi yoğun kullanımı ve yoğun nüfusa sahip kıyı düzlüklerinin su altında kalmasıdır. Örneğin Mısır’da deniz seviyesinin 1 m. yükselmesi Mısır’ın verimli topraklarının %12 – %15′inin sular altında kalmasına neden olacaktır. Bangladeş’te bu oran % 14′ dür.
Kıyı ülkelerindeki bir diğer sorun da ulusal sınırlan aşan kirliliktir. Uluslararası sular gittikçe kirlenmekte ve kalitesi düşmektedir. Bu kirliliğin sebeplerinden biri de uluslararası taşımacılık yapan gemilerin yarattığı kirliliktir. Bu tür kirlilikten en çok etkilenen ülkeler Avustralya, Finlandiya, Almanya, Hollanda, Norveç ve İsveç şeklinde sıralanabilir.
Uluslararası turizm özellikle İspanya ve İtalya’da bazı çevresel problemler yaratmaktadır. Uluslararası ticarette genişletilmiş liman aktivitelerine ihtiyaç duyulmakta; bunun sonucunda da kıyı bölgeleri zarar görmektedir. Okyanuslarda petrol araştırma ve işleme faaliyetleri de çoğunlukla olumsuz çevresel etkiler ve tehlikeler yaratmaktadır.